Bilim alanındaki olayları inceleme, açıklama, yorumlama, genelleme, birtakım ilkeler ortaya koyma ve gelecekteki olayları bu ilkelere göre tahmin etme içgüdüsü insanoğlunun var oluşundan bugüne kadar süreklilik göstermiştir. Fen bilimlerinin tarihçesi incelendiğinde M.Ö 3000 yıllarında öncelikle Mısır’da özellikle de Mezopotamya’da bilimsel faaliyetlerin başladığı görülmektedir. Bilimsel faaliyetlerin bilinen en öncü ve önemli temsilcileri Sümerler olmuştur. Eski Yunan, Mısır ve Mezopotamya’da başlayan bilimsel çalışmalar M.S. 16.yüzyıla kadar Türk-İslam devletlerinde ilerleme kaydetmiştir. Önce Büyük Selçuklular ve Anadolu Beyliklerinde sonra Osmanlı İmparatorluğu döneminde son derece başarılı çalışmalar yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise bugünkü son halini almıştır.
1930-1950 yılları arasında dünyada fen eğitimi iki kaynaktan etkilenmiştir. Atomun keşfedilerek kullanılması ve II. Dünya Savaşı fen bilimleri ve deneyliğin önünü açmıştır, öneminin artmasını sağlamıştır. Öyle ki birtakım ülkeler deneyliği fen öğretiminin merkezine almıştır (Blosser, 1981’den akt; Çepni 2005).
Savaş sonrası yıkılan ülkelerini yeniden inşa etme adına 1950’li yıllarda bilim adamları ve eğitimciler Amerikan ve İngiliz okullarındaki fen eğitiminin niteliğini sorgulamaya başlamışlardır. Özellikle 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin “Sputnik 1” isimli ilk yapay uyduyu uzaya fırlatmasıyla birlikte bu konudaki çalışmalar hızlanmış; söz konusu ülkeler için program yenileme çalışmaları başlatılmıştır (Ayas ve Çepni, 1993). Batılı ülkelerde geliştirilen programların hayata geçirilmesi olumlu yanıt vermiş; endüstri ve sanayide ara elemanların yetiştirilmesiyle birlikte kalkınma da hızlanmıştır.