Çoklu Zeka Kuramı

Çoklu Zekâ Kuramı hakkında

Spearman, Thorndike, Guilford, Thurstone gibi Gardner da zekânın çok kapsamlı olduğunu ve insan zekâsına ilişkin evrensel tek bir listenin olamayacağını savunur. Araştırmalarının başlangıcında zekâ ile ilgili kesin bir kurama varılamayacağını bilerek yola çıkan Gardner, çalışmaları sonucu elde ettiği kanıtlarla yeni bir sınıflandırmaya ihtiyaç duyulduğunun farkındalığı ile devam etmiştir.
 
Gardner’ın çalışmaları sonucu elde ettiği bulgular; tek seferliğine insan zekâsını ölçen ve zekânın değişmez olduğunu savunan klasik zekâ anlayışını günden güne unutturmuştur. Gardner (2012)’ın deyimiyle çoklu zekâ kuramı iki varsayımı kökünden ciddi anlamda sarsmıştır: “Bunlardan birincisi her insanın tek ve genel bir kapasiteye sahip olduğu; ikincisi kısa cevaplar veya kâğıt kalem gerektiren sınavlarla bu sınırlandırılmış kapasitenin ölçülebileceği varsayımıdır.”
 
Gardner zekâ ile ilgili tanımlama yaparken çeşitli kültürlerin belirli dönemlerinde ödüllendirilen rolleri ve başarıları düşünerek yola çıkmıştır. Şairleri, müzisyenleri, çiftçileri, dini liderleri, balıkçıları, askeri ve sivil liderleri, bilim adamlarını, avcıları. vb. tüm bunlar düşünülerek yapılan tanımda zekânın üç boyutu üzerinde durmuştur:
 
• Bireyin ürün üretme becerisi.
• Bireyin yaşadığı güçlükler karşısında, problemleri çözme becerisi .
• Bireyin karşılaşmış olduğu problemlere yeni bir bakış açısıyla yaklaşabilme becerisi. 
 
Zekâya dair böyle bir bakış açısı zekâyı sadece bilişsel anlamda ele almaktan ziyade onun çözüm ve ürün üretebilme olgularına dikkat çekmiştir (Eriş, 2008).
 
Doğuştan var olan zekâ alanları kültürlere göre farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. “Bireyin zeki olarak kabul edilmesi için bir veya birden fazla kültürde önemli bir ürün ortaya koyması gerekir” denilebilir. Bilim ve teknolojinin çok gelişmediği çağlarda kendi yöntemleriyle etkili avcılık, balıkçılık yapanlar zeki kabul edilebilir. Yaşadığı çağın toplumsal problemlerine özgün ve etkili çözümler getirebilen liderler zeki olarak kabul edilebilir. Ya da eğitim öğretimin çok önemli olduğu günümüzde yetkin bir eğitim almasa da insanlığa faydalı ürün üretebilen bireyler zeki olarak kabul edilebilir. Böylece kâğıt kalem testlerindeki başarı ya da başarısızlıkla sınırlandırılan zekâ, “ürün üretebilme becerisi” tanımıyla özgürlüğüne kavuşmuştur.

Çoklu Zeka

Gardner ”Project Zero” kapsamında yaptığı çalışmalarda normal çocukları, üstün yetenekli çocukları ve beyindeki hasarlardan dolayı ortaya çıkan zekâ bozukluklarını incelemiştir. Çalışmalarında nöropsikoloji bilimini temele almıştır. Kuramın geliştirilmesinde beyninde hasar olan bireyler ile ilgili yaptığı deneysel çalışmalar etkili olmuştur. Kaza ya da hastalıkla gelen beyin hasarı sonucu kayba uğrayan yeteneklerin, diğer alandaki yetenekleri etkilemediği sonucuna varmıştır. Başarılı resim çalışmaları yapan ya da bir müzik aletini güzel çalabilen otistik çocuklar zekâ alanlarının bağımsızlığına vurgu yapar.
 
Sonuç olarak zekânın birbirinden bağımsız, çok faktörlü aynı zamanda birbiriyle etkileşim içinde olduğu fikri ileri sürülmüştür (Checkly, 1997).
 
Çoklu zekâ kuramının temelinde soyut fikirlerin aksine yaşanan deneyimler vardır. Araştırma alanları antropoloji, fizyoloji, bireysel ve kültürel faktörlerdir. Doğuştan gelen zekâ alanlarının gelişimini etkileyen etkenler her bireyde farklıdır (Amstrong, 1994).
 
Gardner’ın zekâ ile ilgili ortaya koyduğu kıstaslar şunlardır (Saban, 2010):
 
Biyolojik Köken: Zekânın genetik temeline ilişkin ölçütlerdir. Belirli bir türün bir alanda yetkinlik gösterdiğini bilirsek, bu beceriyi türün diğer üyelerinde de arayabiliriz. Ritim, ses kullanımı, vücut hareketler vb.
 
Evrensellik: Her kültürde sosyo-ekonomik durumlara veya eğitim şartlarına bağlı olmaksızın problem çözme yeteneği bulunur. Fakat bazı beceriler bazı kültürlerde daha fazla gelişmiştir. Mesela dil becerisi bir kültürde hitabet, başka bir kültürde ise tekerleme veya anagram olarak ortaya çıkabilir. Genel olarak bakıldığında ise zekâ evrensel bir faktördür.
 
Sembolik Kodlama Becerisi: Bilginin aktarılması ve öğretilmesini sağlayan sembol sistemleri sözcüklerle, rakamlarla, müzikle ifade edilebilir. İşlenmemiş bir zekâyı tüm insanlık için faydalı hale getiren sembol sistemleri tarafından kullanılıyor olmasıdır.
 
Norölojik Temel: İnsan zekâsı iç ve dış uyarıcıların etkisiyle harekete geçebilecek bir mekanizmadır. Beyne gelen uyarıcılar doğrultusunda beynin farklı bölgeleri harekete geçer ve yapılması istenen aktivite gerçekleşir.
 
Kültürel Değer: Toplumlara göre ön plana çıkarılan yetenekler de değişkenlik arz etmektedir. Toplumların değer yargıları birbirinden farklıdır. Bazı toplumlarda matematiksel yetenekler önem taşırken bazı toplumlarda müzikal yetenekler önemli olabilir.
 
Zekâyı tam anlamıyla objektif bir şekilde ölçmek pek mümkün gözükmemekle birlikte yukarıdaki kıstaslar bu konuda bize fikir verebilir. Bahsedilen kıstaslar haricinde zekâyı; işlemleme sistemi diye tanımlayabiliriz. Bu zekânın iç ve dış dürtülerle tetiklenmesidir. Mesela müzikal zekâsı yüksek biri ses perdelerine, ritim ve tona çok küçük yaşlardan beri duyarlıdır. Aynı şekilde dilbilimsel zekâsı yüksek biri de fonolojik özelliklere duyarlıdır. Zekâ ve sembol sistemleri arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çevreden gelen uyarıları yaşadığı kültürle bağlantılı olarak kodlamak da zekânın göstergesidir.
 
Çoklu zekâ kuramının ilkeleri Gardner (2012) tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:
 
• Zekâ çok yönlü bir faktördür.
• Zekâ gelişimi bireyden bireye çeşitlilik gösterebilir.
• Kişide sadece tek çeşit zekânın görülmesi enderdir.
• Herhangi bir zekâ türünün aktif kullanılması diğer zekâların artırılmasında rol oynayabilir.
• Tüm zekâ alanları değişken bir yapıya sahiptir.
• Çoklu zekâya dair bilgi birikiminin artmasına paralel olarak tüm zekâ alanları değişebilir.
• Bireylerin geçmiş yaşantılarındaki yoğunluk ve farklılık tüm zekâ alanlarındaki bilgi, beceri, inanç için önemlidir.
• Çok yönlü zekâyı tanıma ve geliştirme imkânlarına sahip olmak her bireyin hakkıdır.
• Her birey farklı zekâ alanlarının tümüne sahiptir.
• Gelişimsel teori, çoklu zekâ kuramının bir uygulamasıdır.
• Çoklu zekâlar özdeşleştirilebilir ve tanımlanabilir.
• Bütün zekâ alanları, bireyin kendi potansiyelinin farkına varması amacıyla kullanabileceği özel kaynaklardır.
• Basit yaşamsal faaliyetlerde dahi, birçok zekâ alanı birlikte kullanılır.
 
Armstrong (1994)’a göre zekâların birbiriyle etkileşim içinde olması zekâyı çoğaltır. Dâhiler ve zihinsel engelliler bunun dışındadır. Mesela bir lider topluluklara hitap ederken dilsel ve bedensel zekâyı, karşısındaki bireylere duygu aktarımı yaparken sosyal zekâyı, almış olduğu kararların doğru veya yanlış olduğunu değerlendirirken içe dönük zekâyı kullanmaktadır. Böylece baskın olan zekâların dışındaki zekâlarda gelişme imkânı bulur.
 
Gardner’a göre zekâ çevresel faktörler ile etkileşim halindedir. Çevresel faktörler zekâ gelişiminde destekleyici veya engelleyici rol üstlenirler. Bu etkenler şunlardır (Saban, 2010):
 
Kaynaklara Ulaşılabilirlik: Belli bir alandaki zekânın gelişimini sağlayacak kaynağın varlığı veya yokluğu bu alanda önemli bir belirleyicidir. Mesela müzikal zekâyı geliştirmek için gerekli olan piyano, keman, gitar gibi enstrümanlara ulaşamamak bu amacı zorlaştıracaktır.
 
Coğrafik Faktörler: Hangi zekâ türünün daha ön planda olacağı bireyin içinde yaşadığı coğrafyaya göre değişiklik gösterir. Balıkçılık,  avcılık gibi mesleklerin etkin olduğu toplumlarda uzamsal zekâ daha çok gelişmiştir.
 
Ailevi Faktörler: Ailelerin çocuklarıyla ilgili beklentileri zekâ gelişiminin seyrini etkiler. Örneğin müzikal yeteneğe sahip bir çocuğun avukat olmasını isteyen aile dilsel zekâyı desteklemiş olacaktır.
 
Durumsal Faktörler: Herhangi bir zekâ türünün gelişmesinde veya engellenmesinde bireyin içinde bulunduğu durum etkilidir. Mesela oldukça küçük bir sosyal çevrede yetişen bireyin sosyal alanda kendini geliştirmesi de zordur.
 
Kültürel Faktörler: Önemli görülen zekâ türü toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Toplumlar değer verdikleri becerilerin nesilden nesile aktarılmasını isterler. Mesela bir toplumda sözel-dilbilimsel zekâ daha önemli görülüyorsa eğitim programları da buna yönelik olacaktır. Böylece dil becerisi diğer becerilere göre daha çok desteklenmiş olacaktır.
 
Eriş (2008)’e göre çoklu zekâ kuramının getirdiği yeniliklerden biri de zekânın öğrenilebilir bir olgu olduğudur. Böylece zekâ demokratikleşmiş ve insanlar IQ kıskacından kurtulmuştur. Tüm bunlar farklı becerilerin de aile içinde ve toplumda değer görmesini sağlamanın yolunu açmıştır.
 
Gardner (2012) çoklu zekâ kuramının ilk günlerdeki ilgi çekiciliğini tek bir cümle ile ifade edilebilmesine bağlar : “İnsanlar tek bir zekânın varlığına inanırken, çoklu zekâ kuramı sekiz ya da daha fazla kullanılabilir zekâ olduğunu savunur.” Geleneksel zekâ anlayışı sadece dilbilimsel ve mantıksal matematiksel zekâyı el üstünde tutarken; çoklu zekâ anlayışı bir problemi çözüme kavuşturmak, ürün üretmek için gerekli yeteneği zekâ olarak tanımlar.
 
Gardner yapmış olduğu çok yönlü araştırmalar neticesinde “Zihnin Çerçeveleri” isimli eserinde yedi farklı zekânın var olduğunu savunmuştur. Daha sonraki yıllarda sekizinci bir zekâ alanı daha eklenmiş, “Zekâ Yeniden Yapılandırıldı” isimli eserinde bu zekâ alanlarından şöyle bahsetmiştir:
 
                                1. Sözel-Dilbilimsel Zekâ
                                2. Mantıksal-Matematiksel Zekâ  
                                3. Görsel-Uzamsal Zekâ  
                                4. Bedensel-Kinestetik Zekâ
                                5. Müzikal-Ritmik Zekâ  
                                6. Sosyal-Bireylerarası Zekâ  
                                7. İçsel-Bireysel Zekâ 
                                8. Doğacı-Doğa Zekâsı
 
Sözel-sayısal yetenekler dışındaki alanlarda başarılı olmanın da, zekânın bir göstergesi olabileceği fikri özellikle eğitimcilerin ve ailelerin hoşuna gitmiştir. Yani resimde, dansta, müzikte, sporda, insanlarla iletişimde başarılı olanların zeki kabul edilmesi eğitim açısından da kayda değer bir yenilik olmuştur. Bireyleri kalıplara yerleştirmek yerine var olan potansiyelin keşfedilmesi ve işlenmesi eğitimin özü ile uyum sağlamıştır.
 
Her birimizin farklı zekâ bileşenlerine sahip olması bizleri birey olarak özel kılar. Bu açıdan bireylerin zekâ kombinasyonlarını tespit etmek ve geliştirmek oldukça önemlidir.